Makale
Laiklik, “tasma”! Özgürlükse, ayartıcı maskesi!
Önce şu yakıcı gerçeklerin altını çizmek isterim:
Bu ülkede, bütün cinayetler laiklik adına işlendi!
Binlerce İskilipli Atıf, laiklik adına ipe gönderildi!
Darbeler, laiklik adına gerçekleştirildi!
Bu toplum, "irtica tehdidi” diye diye laiklik adına dayak yedi, sindirildi!
Önce, bütün devlet ve kurumları laikleÅŸtirildi, Ä°slâm'dan “temizlendi”; sonra da toplum.
Ä°yi de, laiklik ne, peki? Bu ülkenin boynuna geçirilmiÅŸ bir “tasma”, elbette ki.
Türkiye'de laiklik konusunda kafamız tam anlamıyla çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda.
Ne laikliğin ne olduğunu, Batı'da nasıl doğduğunu, ne tür işlevler gördüğünü; ne de Türkiye'de ne işe yaradığını biliyoruz hakkıyla!
LAÄ°KLÄ°K: “MODERN PAGANÄ°ZMÄ°N YÃœKSELİŞİ”
Batı, laikleşmek zorundaydı. (Burada laiklikle sekülerliği birbirinden ayırmadığımı, din-dışı bir dünyaya işaret eden aynı paradigma'nın farklı tezahürleri olan ama esas itibariyle insanı tanrılaştıran paganlaşma sürecinin bizatihî kendisi olduğu gerçeğini hatırlatmak isterim.)
İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumaya, insanın özgür iradesini ipotek altına alan Kilise ile cevap üretebilmesi çok zordu Batı'nın.
Annales Okulu'nun son temsilcisi, yaÅŸayan en büyük tarihçiWilliam McNeill, 2500 yıllık Batı uygarlık tarihi tecrübesini enfes bir ÅŸekilde bir cümleyle şöyle özetler: “Batı uygarlığı ifrat / abartı ve tefrit / ayartı arasında yaÅŸanan bir med-cezir hikâyesidir” der.
Batılılar, Ä°slâm medeniyetinin geliÅŸtirdiÄŸi meydan okumayı durdurabilmek için, Kilise'yi yıktılar; yerine, din-dışı, pagan bir yolculuÄŸa çıktılar. Peter Gay, 2 ciltlik nefis “The Enlightenment” baÅŸlıklı kitabında, bu laikleÅŸme / sekülerleÅŸme sürecini “modern paganizmin yükseliÅŸi” diye tarif eder.
LAİK DEVLET, BÜTÜN DİNLERE EŞİT MESAFEDE MİDİR?
Gelelim laiklik meselesine...
Laiklik, Türkiye'deki bütün kesimler arasında “özgürleÅŸme”, “devletin bütün dinlere eÅŸit mesafede durması” olarak anlaşılır.
Acaba öyle mi, gerçekten?
Muhafazakâr kesimlerin de, laik kesimlerin de laiklikten anladığı bu, işte!
Ama bu laiklik anlayışı, tam anlamıyla ezberdir, efsanedir, masaldır!
Önce Batı'da laik devlet, bütün dinlere deÄŸil, Hıristiyan kökenli “mezheplere”, Batı kökenli felsefî sistemlere, inanış biçimlerine eÅŸit mesafededir. Batı-dışındaki bütün dinler de, düşünce sistemleri de ötekidir, ötekileÅŸtirilir, dışlanır, en azından marjinalleÅŸtirilir, periferiye itilir ve “hadım edilir”.
İslamofobi, işte bu Batı'nın eseri: İslamofobi adına, kaç devlet işgal edildi, kaç terör örgütü kuruldu ve sahaya sürüldü, değil mi?
LAİKLİK, ÖZGÜRLÜK MÜDÜR?
İkincisi, laikliğin özgürlük olduğu iddiası da tam anlamıylaefsanedir, masaldır.
Batılılar, “laikliÄŸi, uygarlığı, demokrasiyi, insan hakları” söylemlerini dillerinden düşürmüyorlar ama öte yandan da diktatörlüklerle iÅŸ tutuyorlar, istedikleri ülkeleri iÅŸgal etmekten çekinmiyorlar ve dünyaya 5 zorba devletle “orman kanunları”na göre çeki düzen veriyorlar! Öyle deÄŸil mi?
Özgürlük, bütün bunların neresinde, peki?
Kaldı ki, Batı'da laiklik, özgürlük olarak algılanmaz. SözgeliÅŸi, çağımızın iki büyük tarihçisinden biri, Fernand Braudel, laikliÄŸin, “özgürlükler deÄŸil, imtiyazlar, çıkarlar üzerine doÄŸduÄŸunu” söyler.
Yine William McNeill, Avrupa'nın laikliÄŸinin özgürlükleri yaymak deÄŸil, çıkarları paylaÅŸtırmak üzere doÄŸduÄŸunu anlatır uzun uzadıya -Külliyat Yayınları'ndan yayımladığımız “magnum opus”u / “baÅŸyapıt”ı “Avrupa Tarihinin OluÅŸumu” baÅŸlıklı kitabında.
“SAHTE DÄ°N” OLARAK LAÄ°KLÄ°K
Meselenin felsefî boyutu daha da hayatîdir: Laiklik, Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etmiş, insanı tanrılaştırmıştır. Ortaya çıkan manzarayı, parlak filozoflardan Luc Ferry şöyle özetler:
“Modernler, ikame dinler, Tanrısız maneviyatlar.. ideolojiler icat ettiler. Bunlar bilim gibi, devrim gibi, ulusçuluk gibi laik putlardı...”
Ve şöyle devam eder, Luc Ferry: “Bunlar sahte dinlerdi... Ä°nsanlık, fikriyat ve maneviyat alanında, hiç bu denli altüst olmamış, çaresiz bir durumda kalmamıştır”.
Dikkat buyurusun lütfen: Bu sözleri söyleyen filozof, ateist bir filozoftur!
Başka alıntı yapmayacağım Batılı düşünürlerden. Sadece şu kadarını söylemekle yetineceğim:
Batı'da laiklik ateist düşünürler tarafından bile çatır çatır tartışılırken, bizde bırakın laik, sosyalist kesimleri, İslâmî kesimler tarafından bile neredeyse tartışılmaz mutlak ve evrensel özgürlük ilkesi olarak benimsenebiliyor!
Bu nasıl bir travmadır, nasıl bir savrulmadır, insanın nutku kesiliyor, gerçekten!
Bu meseleye pazar günkü yazıda da devam edeceğim. Son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim:
Batılılar, farklı dinlerle, kültürlerle ve medeniyetlerle barış içinde, nasıl bir arada yaÅŸanabileceÄŸini bilmiyorlar, sadece “laiklik, özgürlük, demokrasi” gibi ayartıcı maskelerin arkasına saklanarak dünyayı sömürgeleÅŸtirmeye, dize getirmeye devam ediyorlar.
Dünyada 6 asır üç kıtada barış yurdu'nu biz kurduk yalnızca. Biz çekildik tarihten; Batılılar, bir asırda dünyayı cehenneme çevirdiler!
Ä°slâm dünyasında Baas gibi laik diktatörlüklerle iÅŸ tutuyor Batılılar ve “demokrasi, özgürlük” nutukları atmayı da ihmal etmiyorlar hiç bir zaman! Dünyayı aptallaÅŸtırıyorlar.
Türkiye'nin “sivil anayasa” yapımı sürecinde bu ülkenin medeniyet dinamikleri ve kültürel deÄŸerleri ekseninde bir anayasa yapmasını bekliyorum. Toplum da bunu bekliyor yarım asırdır...
Yoksa sürgünümüz bitmeyecek bizim...
Pazar günkü yazıda laikliğin sancılı, travmatik, şizofrenik Türkiye hikâyesini yazacağım...
Henüz yorum yapılmamış.